Dikkat Eksikliği ve Algı konusuyla ilgili eğitimde bilişsel öğrenme kuramlarının etkin kullanımı, son yıllarda düzenli olarak artmaktadır. Bilişsel öğrenme araştırmaları öncelikle, anlamlı sözel öğrenmede içsel bilişsel süreçleri anlamaya ve tanımlamaya çalışır.

Bu süreçler, adres hatırlama ya da karmaşık bir problem çözme gibi birçok görevlerde kullanılır (Eggen ve Kauchak, 1992). Bu nedenle araştırmacılar dikkat, algı, bellek, unutma ve geri getirme gibi bilişsel süreçleri incelerler.

Dikkat Eksikliği ve Algı: Duyu organlarına gelen uyarımların anlamlı hale getirilmesi sürecine denir.

İnsanlar duyu organlarına gelen uyarımlara anlam vermek için onları örgütlerler. Her bireyin aldığı uyarımları örgütleme biçimi farklıdır. Bu nedenle iki kişi aynı uyarıcıya baksalar da farklı şeyler görebilirler.

Dikkat Eksikliği ve Algı ile ilgili ilk araştırmalar Gestalt psikologları tarafından yapılmıştır. Max Wertheimer, Kurt Koffka Wolfgang Köhler. Gestalt psikologlarına göre, biz uyarıcıları ayrı ayrı değil, anlamlı bir bütün olarak görürüz ve bütün, onu meydana getiren parçaların toplamından daha çok anlam ifade eder.

Algılama: duyumları yorumlama, onları anlamlı hale getirme süreci olarak ifade edebiliriz. Algılarımız duyumlar üzerine kuruludur; bu durumda duyumlar algıya temel oluşturmaktadır. Algılama sadece duyulara bağlı fizyolojik bir süreç değildir. Uyarıcılara bağlı olarak yapılan yorumlar, bunlara verilen önem, kişinin eğitim düzeyi ve beklentileri, geçmişte yaşadığı deneyimler ve öğrenme süreci burada önem arz etmektedir.Algılamanın gerçekleşmesi için kişi genel uyarılmışlık halinde ve dikkatini çevreye yöneltmiş olmalıdır. Ancak bu durumda dahi aynı uyaranın farklı kişiler üzerinde farklı algılama şekillerine dönüştüğü görülebilmektedir. Bunun nedeni ise kişiler arasındaki görüş ve ilgi alanlarında farklılıkların olmasıdır. Bunun yanında algılamanın temelinde kişinin doğuştan getirdiği yetenekler ve çevresiyle etkileşim sonucu öğrenilen beceriler yatmaktadır.3Büyük ölçüde bireyin ön öğrenmelerinden, beklentilerinden, güdülenmişlik düzeyinden etkilenir. Örneğin hayvanları seven bir lise öğrencisi bu durumu ilerletip hayvanlar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak, hatta fakülte seçiminde veteriner fakültesini tercih etmek için harekete geçebilir.

Ayrıca, öğrencinin algılamaları daha önce kazanmış olduğu ön öğrenmelere dayalıdır ve onlardan etkilenir. tıp fakültesinde okuyan bir öğrenci anatomi bilgisini almadan dahiliye dersinde başarılı olamaz yada ilk okulda sayılar öğrenilmeden matematik dersi anlaşılamaz.

Bu nedenle öğretmenler, öğrencilerinin dersle ilgili ön öğrenmelerini kontrol edip eksik ve yanlışları varsa önce onları tamamlamalarını sağlamalıdır.

Aksi takdirde yeni öğrenilecekleri anlamlı ve doğru bir biçimde öğrenmeleri mümkün olmaz.

Algısal öğrenme Geçmiş deneyimlerin duyusal algılar üzerindeki etkisi. Bir canlının öğrenmeye yatkınlığı yaşamını sürdürebilmesi için birinci derecede önem taşır ve bu yatkınlık büyük ölçüde canlının algısal becerilerine bağlıdır. Algısal beceriler is uyaranlara daha etkili yanıt vermekle yakından ilgilidir

ALGININ ÖZELLİKLERİ

Algılama sürecinde bizim daha önceki yaşantı ve deneyimlerimizin etkisi büyüktür. Bu anlamda, her algılama olayı, gelen duyusal verilere dayanılarak, dış dünya hakkında kurulan bir kuramdır. Bu kuram denemeye açık, geçici bir kuramdır, daha sonradan gelen duyusal verilerle ya kuvvetlenir ya da zayıflayarak yerini başka geçici bir kurama terkeder. Her birey kuramını, kendi yaşantısı ve deneyimleri çerçevesinde kurar. Bu özelliğinden dolayı temelde algı, son derece öznel bir süreçtir. İnsanın yarattığı herşey kendi algısal süreçlerinden geçerek oluşur. Uygarlık ve kültürün temelinde de bu süreçler yatar.

Duyu organlarımız tarafından kaydedilen uyarıcıların beynimiz tarafından anlamlı algısal yaşantılar haline dönüşmesi, gelişigüzel değil, belirli ilkeler çerçevesinde yapılmaktadır. Bu ilkelere aynı zamanda algısal yaşantılarımızın özellikleri ya da algının özellikleri de denmektedir.

1. Seçicilik Algının özelliklerinden biri seçici olmasıdır. Belirli bir anda duyu organlarımız çok sayıda uyarıcı tarafından etkilenmesine rağmen, biz bu uyarıcılardan sadece bazılarını algılarız. Algının seçici olmasının hayati bir önemi vardır. Eğer algılarımız seçici olmasaydı, beynimiz aynı anda değerlendiremeyeceği kadar çok uyarıcı alacak ve dolayısıyla bu uyarıcılardan hiçbirine uygun davranımda bulunmamız mümkün olmayacaktı. Belirli bir anda duyu organlarımızı etkileyen uyarıcılar arasından hangilerini seçerek algılamayacağımızı belirleyen en önemli süreç dikkattir. Duyu organlarını etkileyen uyarıcılardan hangilerine dikkat edileceğini belirleyen etkenleri, uyarıcıların yapısına ilişkin etkenler ve algılayan bireyin özelliklerine ilişkin etkenler olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür. 2. Değişmezlik Algının bir başka özelliği de değişmez olmasıdır. Duvarda asılı duran daire şeklindeki saati, bakış açımıza göre bazen daire bazense elips olarak algılamayız. Aslında, nesnelerden gelen uyarıcıların duyu organlarımız üzerindeki etkisi bulunduğumuz yere bağlı olarak değişmektedir. Buna rağmen, nerden bakarsak bakalım, duvar saatini daire şeklinde algılarız. Bu beynimize ulaştırılan uyarıcıların şekillerinin değiştirilerek yeni baştan yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.
Algının değişmezlik özelliği kendisini değişik biçimlerde gösterir. 2.1. Büyüklük değişmezliği Aşina olduğumuz nesnelerin büyüklüklerini hep aynı olarak algılamamıza büyüklük değişmezliği denir. Örneğin; bir uçağın büyüklüğü hakkında bir fikrimiz varsa bizden ne kadar uzakta olursa olsun uçağı hep aynı büyüklükte algılarız.
2.2. Renk ve parlaklık değişmezliği Aşina olduğumuz nesneleri, ışık ve gölge durumuna bağlı olmaksızın hep aynı renk ve parlaklıkta görürüz. Örneğin; kar, beyaz olduğunu bildiğimizi bir nesne olduğu için onu hep aynı renk ve parlaklıkta görürüz.
2.3Şekil değişmezliği: Daha önceden şeklini bildiğimiz bir nesneye hangi açıdan bakarsak bakalım hep aynı şekilde görürüz. 3. Örgütlenme Algımızın örgütlü olma özelliğine göre, duyu organlarımızı etkileyen uyarıcıları tek tek değil, anlamlı ilişkiler içinde algılarız. Bir müzik parçasını dinlerken, tek tek notaları değil, bütünlüğü olan melodiyi işitiriz.
Algımızın örgütlenme özelliğine bir başka örnek de şöyle verilebilir: Bir ignliiz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya gröe, kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş. Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyış. Ardakai hfraliren srısaı krıaışk oslada ouknyuorumş. Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil bri btüün oalark oykuorumuşz. Bakın nasıl da duzgun okudunuz, ilginc degil mi?
Algımızın örgütlenme özelliği kendini değişik biçimlerde gösterir. Bunlar şekil-zemin algısı, gruplama ve tamamlamadır.
3.1. Şekil-zemin algısı Şekil- zemin algısı nesnelerin üzerinde ya da içinde bulundukları ortamdan ayrı olarak algılanmasıdır. Algılanan nesne şekil, nesnenin üzerinde ya da içinde bulunduğu ortam ise zemin olarak adlandırılır.
Algımızın örgütlenme özelliği sayesinde şekil ve zemin birbirinden farklı olarak algılanmakta, böylelikle nesneleri tanımamız mümkün olmaktadır. 3.2. Gruplama Algımızın bir başka örgütlenme özelliği olan gruplama sayesinde, birçok uyarıcıyı aynı zamanda algıladığımızda, bu uyarıcıları anlamlı bütünler oluşturacak biçimde gruplarız. Yani, bazı uyarıcıları biraraya getirerek bu uyarıcılara bir bütünlük kazandırırız. Örneğin; aşağıdaki şekillere baktığımızda onları tek tek algılamak yerine yakın olmaları nedeniyle ikili biçimde, bir bütünlük oluşturacak biçimde algılarız.
3.3. Tamamlama Duyu organlarımızı etkileyen uyarıcılar arasında boşluklar bulunduğu durumlarda, bu boşlukları tamamlar, böylelikle de anlamsız bir dizi uyarıcı yerine, belirli bir anlamı olan bütün bir şekil ya da nesne algılarız.
4. Derinlik Gözümüzün ağ tabakası yukarı- aşağı, sağ ve sol olmak üzere iki boyut görme yeteneğine sahiptir. Buna rağmen, nesnelerin derinlik boyutu olarak adlandırılan üçüncü bir boyutu da algılayabiliriz.
Derinlik boyutunu algılayabilmemiz ışığın geliş açısına bağlı olarak ortaya çıkan gölgeler, nesnelerin görünüş netliklerindeki farklıklar, nesnelerin iki gözün ağ tabakalarına düşen imgelerinin farklı olması ve benzeri ipuçlarının beynimiz tarafından değerlendirilmesi sayesinde mümkün olmaktadır.
4.1. Monoküler ipuçları Derinlik boyutunu algılayabilmemize olanak tanıyan bazı ipuçlarının ortaya çıkabilmesi için tek bir göz yeterlidir. Bu tür ipuçlarına monoküler ipuçları adı verilir.
4.2. Gölgeler Işığın geliş açısına bağlı olarak nesnelerin bazı kısımlarının daha net, bazı kısımlarının ise gölgeli olarak görülmesi, derinlik algısına yol açan monoküler bir ipucu oluşturmaktadır.
4.3. Araya girme Bir nesnenin bir başka nesnenin görünmesini kısmen engellenmesi durumunda görünüşü engellenen nesne daha uzaktaymış gibi görünür. Örneğin; aşağıdaki şekilde beyaz dikdörtgen şekil gri dikdörtgen tarafından kısmen kapatıldığı için daha uzakta duruyormuş izlenimi vermektedir.
4.4. Açıklık Tüm ayrıntılarıyla görebildiğimiz bir nesneyi yakında, sadece kenar çizgileri ile görebildiğimiz bir nesneyi ise daha uzaktaymış gibi algılarız.
4.5. Göreli yükseklik Yüksek olan nesnelerin kendilerinden daha alçak olan nesnelerden daha uzaktaymış gibi görünmeleri, derinlik algısına katkıda bulunan bir başka ipucudur.
Yüksek olan nesnelerin kendilerinden daha alçak olan nesnelerden daha uzaktaymış gibi görünmeleri, derinlik algısına katkıda bulunan bir başka ipucudur. 4.6. Doğrusal perspektif Büyüklüklerini bildiğimiz nesneler uzaktayken birbirlerine olduklarından daha yakın görünürler. Örneğin; karayolunda ileri doğru bakıldığında yol kenarlar ilerde birbirine yaklaşıyormuş gibi görünür.
4.7. Binoküler ipuçları Derinlik boyutunu algılayabilmemize olanak tanıyan bazı ipuçlarının ortaya çıkabilmesi için iki gözün birlikte hareket etmesi gerekmektedir.
4.8. Ağtabakasal farklılık İki gözümüz arasında belirli bir mesafe olması nedeniyle bir nesnenin gözlerimizin ağtabakalarına düşen imgeleri farklı olur. Yani gözlerimizden herbiri bu nesnenin farklı bir yönünü görür. Gözlerimizin ağtabakalarına düşen imgeler arasındaki bu farklılık, derinlik algısı için önemli bir ipucu oluşturur.
4.9. Konverjans Bakmakta olduğumuz bir nesne bize doğru yaklaştıkça, daha net bir görüntü sağlamak üzere göz bebeklerimiz de birbirine yaklaşmaktadır.

Algı Bozuklukları

Yanılsama (illusion): Uyaranların yanlış algılanması ve yorumlanmasıdır. Gece aniden uyandığımızda karanlıktan dolayı odada birisinin olduğunu sanmamız veya duvardaki izleri böcek sanmamız. Burada önemli olan nokta bir uyaranın olduğu ve bunun yanlış yorumlanamsı olduğunu unutmamaktır.

Varsanı (hallüsinasyon): Bir uyaran olmadığı halde algılama olmasıdır. Sıklıkla işitme ve görme varsanılarına rastlanır. Varsanı olması kişide ciddi ve hemen müdahale edilmesi gereken bir durum olarak düşünülmelidir.

Deralizasyon: Çevrenin değişmiş biçimde algılanmasıdır.

Depersonalizasyon: Bireyin kendisini, bedeninin tümünü veya bir parçasını değişmiş gibi algılamasıdır. Genellikle ağır ruhsal rahatsızlıklara eşlik eder ve kişiye büyük bir sıkıntı yaşatır. Müdahale ve kontrol edilmesi gereken bir durumdur.

ALGI YANILMALARI

Algı yanılması, algıladığımız durum ile gerçekleşen durum arasındaki farklılığa verilen addır. Bir şekli ya da nesneyi gerçekten olduğundan farklı olarak algılamamız, o şeklin içinde bulunduğu algısal ortamla yakın ilişkilidir. Bunu yanında alışkanlıklar, korkular ve istekler gibi bir çok etken duyu organlarımızın yanılmalarına ve algıların hatalı olmasına yol açarlar.Algı yanılmaları fiziksel olayların yanı sıra sosyal durumları, insan davranışlarını da içermektedir. Dıştan gelen bir uyarının yanlış algılanması veya bir ifadeyi gerçek amacından saptırarak yorumlamak algı yanılmalarına bir örnek teşkil edebilir. Algımızın özellikleri zaman zaman gördüklerimizi yanlış değerlendirmemize, yani algı yanılmalarına yol açabilmektedir.

Görmemizi sağlayan retinanın bir noktası algılama yeteneğinden yoksundur. Bu noktaya denk gelen görüntüler beyne ulaşmaz. Aşağıdaki deney bununla ilgili.

Sağ gözünüzü kapatın ve sol gözünüzle L harfine bakın. L harfine bakarken yavaşça ekrana yaklaşın sonra da uzaklaşın. Başınız ekrandan yaklaşık 50 cm mesafeye geldiğinde R harfini göremediğinizi farkedeceksiniz.

Aynı deneyi sağ gözünüzle R harfine bakarak da tekrarlayabilirsiniz.

Duyu organlarının görevlerini sınırlı şekilde yapması, diğer taraftan iç dünyamızı meydana getiren alışkanlıklarımız, korkularımız, beklenti ve isteklerimiz, yanlış eğitimden gelen hatalar ve pek çok neden algı yanılmalarına neden olur. Algı yanılmalarına neden olan dış faktörler, eşyanın fizik ya da geometrik özellikleriyle ilişkilidir. Algı yanılmaları yalnızca fiziksel nesne ve olayları kapsamaz, sosyal durumları, insan davranışını da içerir. Örneğin; bir kimse kendisine söylenen bir sözü, söyleyenin niyetinden farklı şekilde yorumladığı zaman bir algı yanılması vardır.

İnsan düzenli ve tutarlı algı yanılmaları gösteriyorsa, bu tür algılamaya halüsinasyon adı verilir. Halüsinasyonlar bireyin akıl sağlığında bir dengesizliğe işaret eder, aşırı halüsinasyon hallerinde bireyler tehlikeli davranışlarda bulunabilirler. Yanılsamada var olan bir nesne farklı algılanır. Halüsinasyonda kişi olmayan bir şeyi algılar. Halüsinasyonlar tamamen hayal ürünüdürler, bunlarda algıyı meydana getirecek hiçbir uyarıcı yoktur.

Algıda öğrenmenin rolü

Son yıllarda yapılan araştırmalar algısal özelliklerin bazılarının doğuştan varolduğuna, bazılarının ise öğrenme yoluyla sonradan kazanıldığına işaret etmektedir. Şekil-zemin algısı, renk algısı gibi nispeten basit algılar doğumda mevcut gibi görünmektedir. Buna karşı, algısal değişmezlik, algısal örgütlenme gibi daha karmaşık özellikler ise öğrenme yoluyla kazanılmakta veya en azından öğrenme yaşantıları bu özelliklerin gelişmesine katkıda bulunmaktadır.

Dikkat

Psiko-fizik enerjinin belli bir noktada toplanmasına denir.

Bilincin belli bir noktada toplanmasına denir

Bilincin bir noktada toplanmasıdır. Öğrenmenin iyi olması için öğrencinin derse karşı dikkatli olması gerekir. Bu da pekiştirme ve kaygılandırma yoluyla güdüleyerek sağlanabilir. Öğretmenlerin kullandıkları güdüleme araçlarının en önemlisi nottur.Ayrıca konunun önemi anlatılarak da dikkat arttırılabilir.

Duyusal kayıta gelen sınırsız uyarıcıdan sadece dikkat edilen, öğrencinin beklentilerine, amaçlarına uygun olan az sayıdaki uyarıcı seçilerek kısa süreli belleğe gönderilir. Bilginin duyusal kayıttan, kısa süreli belleğe geçişinde, DİKKAT ve SEÇİCİ ALGI süreçleri süzgeç görevi yapar. Bu nedenle aralıksız ve monoton bir biçimde üst üste verilen bilgiler, bireyin dikkat ve algı alanına giremediğinden duyusal kayıttan, henüz kısa süreli belleğe aktarılmadan kaybolmaktadır. Örneğin: çocuklar tahtadaki şemayı defterlerine çizerken öğretmen bir taraftan şemayı açıklıyorsa, çocukların dikkati şemayı çizmeye verilmiş olacağından, öğretmenin açıklamaları duyusal kayıttan geçip kısa süreli belleğe aktarılamaz. Çünkü öğrenciler aynı anda sadece bir tür uyarıcı grubuna dikkat edip alabilmekte; diğerlerini elimine etmektedir. Öğrencinin dikkatinin öğretim konuları üzerine çekilmesi ve devamının sağlanmasına ilişkin problemler yatabilir. Bilinçli ve bilinçsiz olarak bir olayı daha canlı duruma getirmek için tümü ya da bir bir parçası üzerinde zihinsel gücün toplanması Psiko-fizik enerjinin bir nokta üzerine toplanması insan duyu organlarına gelen uyarıcıların bazı kısımlarını almaya ve işletmeye yönelmesi olarak tanımlanır. İnsan duy organlarına gelen uyarıcıların bir bölümünün farkına varabilmektedir. Çünkü organizma çevredeki uyarıcı kaynaklardan duyu organlarına ulaşan uyarıcılardan bir kısmını alabilmekte ve dikkat edebilmektedir. Öğrenci öğrenme ortamında duyum eşiği içerisinde olan pek çok uyaran içerisinde kendisine yakın bulduğu ihtiyaç ve beklentilerine uygun düşen uyaranları almaya hem istekli hem de kararlı davranır. Dikkatin sürekliliğine ilişkin açıklamalardan çıkarılabilecek ortak sonuç: İnsanın bir nokta – konu üzerine en fazla 16-20 dakika yoğunlaşabildiği yönündedir. Bu sonuç çoğu kimse tarafından dersler dersler niçin daha uzun süreli olarak planlanmaktadır gibi soruları gündeme getirmektedir. Burada akla gelebilecek örnek cevap, insanların ilgi duydukları bir kitabı okumaları, filmi seyretmeleri, spor müsabakasını izlemesi vb durumlarda gösterdiği dikkat genişliğidir. Nasıl ki bir müsabaka esnasında seyircilerin gözü sadece topun üzerinde değil de zaman zaman hakem, tribün , diğer oyuncular vb. gibi müsabakayı oluşturan diğer unsurlarla birlikte bir bütün olarak müsabaka da ise, öğretme ortamında önemli olanda ders sürecinde öğrencinin öğrenmeye karşı ilgisinin sağlanması, kendine uygun öğretim hedef ve projeleri seçmeleri, öğrenmenin öğrenci için anlamlı hele getirilmesi vb. durumlar öğrenci dikkatinin sürekliliğini sağlayabilir. Öğretmen için önemli görevlerden biri de öğrencinin öğretim ortamının unsurlarıyla etkileşim içerisinde olabilmesine yardımcı olur.

Dikkati Etkileyen Faktörler

Dış Faktörler:

1.Duyu organlarına gelen uyarımların seçimi ve neye dikkat edileceği uyarıcının şiddetine bağlıdır. (yüksek ses, parlak ışık, renk vb.dikkati üzerine çeker.) Öğretim de yeri ve zamanı geldikçe bu uyarıcılardan yararlanılır.
2.Yeni uyarıcılar alışık olunmayan durumlar dikkatin o noktalar üzerine çekilmesine sebep olur. Öğretmen, öğretme durumlarını yeni ve alışık olmadık durumlar oluşturarak yenileyebilir. Bu değişiklikler sınıf düzenlemeleri, öğretimde takip edilen farklı strateji yöntem ve tekniklere yer verme, hedefine düzeyine uygun değişik öğretmen rollerine bürünme gibi alışık olmadık farklı durumlar oluşturma dikkati bu noktalar üzerine çekebilmektir.
3.Monotonluk taşıyan sürekli bir değişme içinde olan durumlar hem dikkatin seçici olmasını hem de sürdürülmesini sağlar.

İç Faktörler:

1.İşlenen konuya karşı ilgi azlığı. Öğretimde Öğrenci ilgisinin yeterli düzeyde sağlanmamış olması dikkatin farklı noktalara kaymasına neden olur. 2.Organizmanın çeşitli ihtiyaçlarını karşılanmaması ya da karşılanma derecesi
3.Organizmanın kapasitesinin çok zorlanması ya da yorgunluk.
4.Merak ve keşfetme duygusunun yüksekliği ve eşyalarla iş yapma duygusunun yüksekliği
5.Sürekli kişilik özellikleri
Öğretmenin bu hususlara dikkat ederek öğretme ortamında öğrenmenin niteliğine olumsuz yönde etki yapan unsurların varlığını en aza indirecek çalışmalar içerisinde bulunması gerekir. Bu unsurlar aynı zamanda öğretim faaliyetleri içerisinde öğretmenin destekleyici bir unsur olarak kullanacağı materyaller özelliğini de taşır.

Öğrencinin Öğretime Etkin Katılımını Sağlamada Dikkat Edilecek Hususlar

1.Öğrenmeler öğrenci için anlamlı ve ihtiyaçlarına uygun hale getirilmeli.
2.Öğrencinin kendisine uygun hedef ve konuların seçilmesine yardım edilmeli
3.Öğrenme durumları öğrenciye hem zevk vermeli hem de başardığını duyurmalıdır.
4.Öğretmen öğrencide merak uyandırmalı.
5.Sınıfta aynı şeyleri tekrar tekrar öğrenmede dikkati azaltır.
6.Öğrenci başardığını hissetmeli başarı umudu kaybetmesine engel olunmalıdır. 7.Öğrenciyi harekete yönelten motiflerin ihtiyaç sıralamasındaki yeri önemlidir. Bilhassa, sosyal ve psikolojik ihtiyaçların öğrenci davranışlarını oluşturmada etkisi dikkate alınmalı
8.Katılmanın sürekliliğini sağlamak için kaygı ve başarısızlığı doğuran sıkıntıların azaltılması gerekir. Kaygıdan çok sevdirme, benimsetme; güçleştirmeden çok kolaylaştırma olabilmelidir.
9.Öğrencinin öğrenme hızı ve stilleri bir birinden farklıdır. Bu yüzden öğrenmede ferdi farklara önem verilmelidir.

Dikkat 2 şekilde toplanabilir:

Spontane Dikkat (kendiliğinden yönelme) Mesleki özelliklerimizin, kişilik özelliklerimizin rolü vardır.

İradeli Dikkat (kendi çabasıyla olur) Ses değişikliği, hareket, tekrar etmek, dokunmak, yeni şeylerden söz etmek çok önemlidir.

Genel konular açısından öğretmenin pek çok konu hakkında bilgi sahibi olması gerekir.

Öğretmenler, öğrencilerin dikkatlerini çekme ve belli noktalarda odaklaşmalarını sağlamak için aşağıdaki önerileri uygulayabilir.

1. Öğrencilere derste ne öğreneceklerini, öğrendiklerinin günlük yaşamlarında ne işlerine yarayacağını açıklayınız, önemini benimsetiniz. Örnek olay ve durumlarla gözlemelerini sağlayınız.
2.Öğrencilere sorular sorarak onlarda merak uyandırınız. Örneğin; “Zaman birimi olarak saat olmasaydı insanlar nasıl yaşardı?”
3. Beklenmeyen olaylar yaratarak öğrencilerin dikkat kesilmelerini sağlayınız. Örneğin; çevre temizliğini işleyeceğiniz bir günde çöp torbaları,faraşlar, süpürgeler, eldivenlerle sınıfa girebilir; Öğrencilerin uyarılmalarını sağladıktan sonra birlikte dışarı çıkarak çevreyi temizlerken dersin hedef davranışlarını kazandırabilirsiniz.
4. Sınıfın oturuş düzenini değiştirerek, farklı araç-gereçler kullanarak fiziksel çevrede değişiklikler yaratınız.
5. Öğrencilerin dokunmasına, koklamasına, duymasına, tatmasına, görmesine olanak tanıyan uyarıcılar kullanınız.
6. Hareket ediniz; jest ve mimiklerinizi kullanınız, ses tonunuzu alçaltıp yükseltiniz, yumuşak bir ses tonu kullanınız.
7. Kalemle oynama, gözü bir noktaya odaklama, hızla sınıfta dolaşma gibi dikkat dağıtıcı davranışlardan kaçınınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir